Page 7 - geri itme ozel raporu son
P. 7
TAKDİM
Siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak benzersiz kırılmaların ya-
şandığı tarihi bir dönemden geçiyoruz. 2. Dünya Savaşı’ndan bu
yana yaşanan en büyük insan hareketliliğiyle ile de karşı karşıyayız.
Zorunlu olarak bulundukları coğrafyaları terk eden mülteci ve göç-
menin sayısı, son 9 yılda 82 milyonu aşmış durumdadır.
Sadece bu sayı dahi yaşanan insani krizin küresel boyutunu bize
gösterirken aynı zamanda bu krizin hiçbir şekilde görmezden geli-
nemeyeceğini, çözümün küresel düzeyde üretilmesinin gerekliliğini
de ortaya koymaktadır. Uluslararası toplum, insanların iradeleri dı-
şında, zorunlu göç etmelerini engelleyecek, kendi ülkelerinde ya-
şayabilmeleri için gerekli asgari ekonomik, sosyal ve siyasî şartları
sağlayacak insan odaklı politika ve uygulamaları hayata geçirmelidir.
Unutulmamalıdır ki, yeryüzünün her bir sakini, insanlık aleminin her bir ferdi güvende ol-
madıkça, huzurlu yaşamadıkça, asgari düzeyde refah şartlarına sahip olmadıkça hiç kim-
se kendini güvende hissetmeyecek, huzur bulmayacak ve refahını sürdüremeyecektir.
Dünyada gerçekten ne olup bittiğini samimiyetle ve empatiyle anlamaya çalışmazsak bu
insanî ve vicdanî krizler, tekerrür eden bir insanlık trajedisine dönüşmeye mahkûm olur.
Göçün kaynağı coğrafyalara baktığımızda kuşkusuz buralardaki iç politikaya dair yanlış
siyasi, ideolojik, sosyal, ekonomik, askeri vb politikaların etkilerini görmezden geleme-
yiz. Bununla birlikte bu ülkelerin yaşanılamaz hale gelmeleri sadece iç politikalarındaki
gelişmelerle açıklanamaz. Bu sonuçta emperyalist amaçlara sahip bazı ülkelerin eylem-
lerinin, göç veren ülkelere yönelik uygulanan uluslararası politikaların etkileri de büyük-
tür. Vatanlarını terk etmek zorunda kalan insanlar büyük mağduriyetler ve acılarla yaşa-
maya devam ederken, bu krizlerin siyasi, sosyal, ekonomik, askeri ve sömürgeci olarak
sorumluluğunu taşıyan uluslararası aktörler çözüme dair insani sorumluluk almaktan
kaçınmaktadırlar. Müdahaleleri ile belirli coğrafyaları yaşanamaz hale getirdikten sonra,
o coğrafyaları talan edilmiş halde bırakıp çekip gidebilmektedirler. Diğer taraftan aynı
ülke ve kurumlar, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi ilkelerin yegâne
belirleyicisi ve takipçisi olduğu iddialarını da pervasızca sürdürebilmektedirler. Esasen,
zorunlu göç konusunda vebali olan ülkelerin hiçbir sorumluluk duygusu ve kaygısı ta-
şımamasından kaynaklanan insanlık, ahlak ve vicdan krizi, en az göç sebebiyle yaşanan
insanî kriz kadar büyüktür.
5