Page 113 - 6. yılında ombudsmanlık web
P. 113

Şimdi, burada teşrif eden değerli arkadaşlarımızın 15 kişiden 10’u akademisyen.
            Ben sizden hassaten rica ediyorum. Biz bu ülkenin insanlarıyız, önemli bir kısmımız
            da Anadolu’dan gelme. Kullandığımız ifadelerin önemli bir kısmında yabancı kültüre
            çok aktarım yapıyoruz oradan. Bu çok doğru bir şey değil, zaruret varsa ben bunu an-
            larım ama “epistomolojik”, “ontolojik”, -lütfen yanlış anlamayın- “paradigma”, vesaire
            yani bu türlü şeyler bu topluma epey şey kaybettiriyor. Bu toplumun insanlarıysak, bu
            toplumun ilim adamlarıysak kullandığımız dil Türkçe olmalıdır. Karşılığı yoksa ona bir
            şey demem, onun yolunu bulmalıyız ama bu olmadığı takdirde bizim insanımız 400
            kelimeyle, 500 kelimeyle siyaset yapan, akademik faaliyette bulunan, meram anlatan,
            makale yazan, konuşan insanlar olur, bu da bizi fikren kısırlaştırıyor. Onun için ben
            şöyle bir baktım, siz de isterseniz bir bakın. Bu dil meselesi bu kurumla alakalı değil
            ama hassaten rica ediyorum: Şu Türkçe meselesini kaybediyoruz. Dilimizi kaybedersek
            millet olma vasfımızı da kaybederiz. Neden? Bir ara 32 bin kelimeye kadar düşmüş Tür-
            kiye’deki Türkçe kullanımı, 32 bin kelimeye. Bu, benim tespit ettiğim rakam değil, Türk
            Dil Kurumunun bir uluslararası toplantıdaki söylediği. Şimdi 117 bin kelimeye çıktı.
            Konuşacağımız işi 117 bin kelimenin içinden kullanmak varken 300-400 kelimeyle böy-
            lesine önemli konuları tartışır hâle gelirsek birbirimizi anlamaz insanlar oluyoruz, top-
            lumlar oluyoruz. O zaman da işin içinden çıkamayız çünkü o zaman da kullandığımız
            her kelimenin altına “Bu şu anlama geliyor, bu bu anlama geliyor, bu bu anlama geli-
            yor.” deyince dipnot esas metinden daha fazla hâle gelir. Ben hassaten rica ediyorum
            bu vesileyle, bunu burada konuşuyor değilim, her yerde konuşmaya çalıyoruz. Bakınız
            ya “Lansmana mahsus fiyatlarla” diye bir şey var. Billboard diyeceğim ya dilimi eşek
            arısı soksun yani ne deyim ben, bu hâle gelmişiz. “Lansmana mahsus fiyatlarla.” Ben
            de çağırdım şey olduğu zaman bize çay getiren arkadaşı “Lansman ne demek?” de-
            dim. “Vallahi ağabey bilmiyorum.” dedi. “Shopping fest” diyor. Ankara Ticaret Odası ile
            Büyükşehir Belediye Başkanımız kampanya yürütüyor “Shopping fest” diye. Çağırdım
            oradakileri: “Ne diyor bunlar? Gel bakayım, ‘shopping fest’ ne anlama geliyor?” dedim.
            “Vallahi ağabey bilmiyorum.” dedi. Ya, arkadaş, biz Ali’ye, Veli’ye, Ayşe’ye, Fatma’ya
            konuşuyoruz; Hans’a, Joe’ya, Jaklin’e konuşmuyoruz ki. Türkiye’de konuşuyorsak Türkçe
            konuşmamız gerekir. Bu, şovenizm filan anlamına da gelmiyor. Madem ki kurumları-
            mızla ilgili bir tarihten dayanak arıyorsak dilimizle ilgili de bir hassasiyet gösterme-
            miz gerekmiyor mu diyor, affınıza sığınarak bunu da bir dipnot olarak düştüm.

               Hepinize çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.










                                                                   14 ŞUB A T 2019  111
   108   109   110   111   112   113   114   115   116   117   118