Page 98 - uluslararsi-ombudsmanlik-sempozyumu-2017
P. 98

2. GÜN





                  şunu görüyoruz belki, politikalar boyutunda da; 1951 Cenevre Sözleşmesi
                  var mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin. Birçok göç politikaları veya mülteci
                  politikaları kendilerini bir şekilde buraya dayandırırlar aslında ama uygula-
                  mada ne kadar başarılı oldukları o ülkelerin kendi iç bünyesindeki bu olaya
                  bakışlarıyla, kendi inançlarıyla, kendi gelenek, görenekleriyle ve toplumsal
                  duyarlılıklarıyla da birebir alakalı aslında.
                  Başlangıçta da ifade ettik “açık kapı” politikasından “kapalı kapıya” kadar
                  koca bir alanın olduğu bir dünyada yaşıyoruz yani bütün kapıları sonuna
                  kadar açan ülkelerden bütün kapılarını sonuna kadar kapatan ülkelere ve
                  bunu da biz fiilen yaşıyoruz.

                  Yine Sahil Güvenlik Komutanımız buradalar, ben şunu ifade etmek istiyo-
                  rum, aynı şekilde Göç İdaresi Genel Müdürümüz, biz o kadar çok şeyi birlik-
                  te yaşadık ki. Yani binlerce, on binlerce insanı suyun içerisinde, denizlerin
                  dalgasının içerisinden alabilen kurumlar. Şimdi insanlar kendi zevkleri için
                  gitmiyorlar buraya veya “hadi, şöyle daha iyi bir hayat yaşayalım” anlamın-
                  da da gitmiyorlar baktığınızda, zorunluluklar başka noktalara taşıyor. “Geri
                  göndermeme politikası” baktığımızda, eğer ki döndüğü ülkede zulüm göre-
                  cekse ortak politikalar arasında görüyoruz. İnsan haklarına yaklaşık pozitif
                  boyutta yine evet barınmadır, evet beslenmedir, evet güvenliktir ama onun
                  ötesinde bir uyum politikasıyla alakalı bir hassasiyet görüyoruz ama dedi-
                  ğim gibi bu ülkeden ülkeye değişen bir uygulama.
                  Ben müsaadenizle böyle aykırı bir görüşü ifade ederek bitirmek istiyorum,
                  belki  bunu  bu  Oturumun  Başkanı  sıfatıyla  değil  de  bu  alanda  biraz  hani
                  emek sarf etmiş bir kardeşiniz olarak, şahsi görüşüm olarak bunu ifade et-
                  mek istiyorum, lütfen resmi görüş olarak da almayın, tartışılması anlamın-
                  da.  Ombudsmanlarımız  buradalar  ve  akademisyenlerimiz  buradalar  yine.
                  Ben şunu gördüm sahada; ne zaman bir sıkıntı varsa yani bir yerde bir zu-
                  lüm var, bu Myanmar’dır, bu Suriye’dir 500 bin insanın öldüğü, bu Irak’tır,
                  bu Somali’dir, bu bir başka ülkedir, dünyanın birçok ülkesinde herhangi bir
                  problem olduğunda biz yarış ediyoruz bütün ülkeler olarak kurumlar olarak,
                  biran önce sahaya inelim, sıkıntıda olan insanları kurtaralım. Bu zaten bizim
                  insanlık görevimiz yani hasta ise bir şekilde şifa sunuyor olmamız lazım, aç
                  ise karnını doyuruyor olmamız lazım, bombalanmış ortamlarda ise özellikle
                  iç savaş boyutunda bir şekilde temizlik yapıp çıkıyoruz.
                  İnsanlara yardım ederken aslında şunu yaptığımızı gördüm ben; bu zulmü
                  yapanların bir taraftan da elini rahatlatıyoruz yani “siz istediğinizi yapabi-
                  lirsiniz biz gelir ortalığı temizleriz, siz daha fazlasını yapabilirsiniz, buyurun!”




                  96
   93   94   95   96   97   98   99   100   101   102   103