Page 169 - uluslararsi-ombudsmanlik-sempozyumu-2017
P. 169
2. GÜN
En son belediyelerle ilgili bir çalışmamız yapıldı, Marmara Belediyeler Birliği
ile birlikte, bu arada slaytları özellikle İngilizce hazırladım, 34 ülkeden gelen
konuklarımız var, en azından slaytları daha rahat takip edebilsinler diye. Be-
lediyeler mesela ciddi bir sıkıntı ile karşı karşıya kaldılar, kaynak sıkıntıları
var, bu kaynak sıkıntılarını ve yetki sıkıntılarını nasıl aşacaklarını arıyorlar,
bunlara çözüm bulmamız lazım. Ortak yaşamı, barış içinde, huzur içinde in-
san temelli devam ettirebilmemiz için bunlara ihtiyacımız var. Devam eden
iki tane projemiz var, birisinin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Türki-
ye’de çok az sayıda akademisyen kaldı, onları acaba Türkiye’de nasıl tutabi-
liriz? Ne yazık ki bizde kalanların %90’ı bir biçimde ilahiyat ya da din alanında
olan hocalarımız, fizikçilerimiz, matematikçileri, fencileri kaçırdık biz. Ama
o kalanlar da çok kıymetli çünkü o kalanlar o geniş kitlenin bizim ile olan
uyumunda köprü rolü oynayacak son derece önemli insanlar ve onların de-
ğerini, kıymetini bilmemiz lazım.
Medya dili, yurtdışında İslamafobi konusunda tabii ki bir sorun ama bizde
değil mi? Bizde de bir sorun. Dolayısıyla medya dili üzerine çalışıyoruz ve bu
yaptığımız çalışmada da eşzamanlı olarak hem Türkler hem de Suriyeliler
ile kamuoyu araştırması yapıyoruz gayet geniş kapsamlı, uyum sorunlarını,
ayrımcılığı, bütün bunlarla ilgili süreçleri anlamaya çalışıyoruz.
Sadece duygu üzerinden, sadece kardeşlik üzerinden ve sadece misafir-
perverlik üzerinden yürütemeyeceğimiz bir süreç var diye düşünüyoruz.
Biz akademisyen olmanın soğukkanlılığı ile belki bunu yapmak zorundayız,
bizim de işimiz bu. Bizim bürokratlarımız doğal olarak neler yaptıklarını an-
latıyorlar, bizim de işimiz eksik kalan ve nasıl yapılması gerektiği konusunda
önerilerde bulunmak. Herkesin yaptığının sonuna kadar yanındayız, ola-
ğanüstü işler yapılıyor. Türkiye’nin bütün bürokratları olağanüstü bir çaba
içinde ama en çok da Türk toplumu olağanüstü bir tahammül ve dayanışma
gösteriyor. Dolayısıyla bunun bir kere her vesileyle altının çizilmesi lazım
ama bunu sürdürülebilir kılmamız lazım. O sürdürülebilir kılmanın yolu da
bizim her halükarda geleceği görebilmemiz lazım.
Şimdi İslamafobi ve yurtdışındaki Müslüman azınlıklar konusu doğal olarak
II. Dünya Savaşı sonrasında daha netleşen bir süreç biliyorsunuz. İki bloklu
Almanya zamanında dünya, komünistler ve kapitalistler olarak ayrılmıştı, son-
ra o 1989’da duvar yıkıldıktan sonra birileri dedi ki, “tarihin sonu geldi, artık
yeni bir tarih yazıyoruz.” O tarihin nasıl yazılacağını da Huntington söyledi, az
önce Hocam da söylemişti, bir medeniyetler savaşı dönemine, medeniyetler
mücadelesi, çatışması içerisine giriyoruz dedi. Bu gerçekten böyle mi olacaktı
yoksa böyle olması mı isteniyordu, o ayrı bir tartışma alanı ama oradan hare-
167