Page 341 - kdk-2015-yillik-rapor
P. 341
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
12.4) Anayasa Mahkemesi’nin, 20.9.2012 tarih ve E.2012/65, K.2012/128 sayılı Kararında;
“…Diğer yandan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşu öncesine giden bazı toplumsal ve siyasal
olayların azınlık dinlerinin mensuplarına özgü hukuki düzenlemeleri beraberinde getirdiği de bir
gerçektir. Dolayısıyla, dava konusu kuralın diğer dinlerin mensupları aleyhine bir eşitsizliğe neden olup
olmadığını incelerken, sistematik yorum gereği hukuk düzenini bir bütün olarak ele almak, konuyu
mevzuattaki diğer hükümlerle birlikte değerlendirmek gerekecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu belgelerinden olan Lozan Antlaşması, azınlıkların haklarını
düzenleyen en önemli hukuki metinlerden biridir. Antlaşmanın “Azınlıkların Korunması” başlıklı
üçüncü faslında (m.37-44), Türkiye'de yaşayan gayrimüslim azınlıkların hukuku düzenlenmektedir.
Antlaşma'nın 37. maddesine göre, “Türkiye, 38'den 44'e kadar olan Maddelerde musarrah ahkâmın
kavanini asliye şeklinde tanınmasını ve hiç bir kanun, hiç bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin bu
ahkâma münafi veya muarız olmamasını ve hiç bir kanun, hiç bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin
ahkâmı mezkûreye ihrazı tefevvuk etmemesini taahhüt eder.” Böylece, Türk hukukunun ayrıcalıklı
bir parçası haline gelen Lozan Antlaşması'nın Anayasa'nın 90. maddesi kapsamında kanun
hükmünde olduğu açıktır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, AİHM önündeki bir davada
yaptığı savunmada, Lozan Antlaşması gereğince, Musevi ve Hıristiyan öğrencilerin zorunlu din kültürü
ve ahlak bilgisi derslerinden muaf tutulduğunu bildirmiştir. (H. ve E. Z./TÜRKİYE, par.44).”
açıklamalarına yer verilmiştir.
12.5) Anayasa Mahkemesi’nin 05/07/1989 tarih ve E.1989/1, K. 1989/12 sayılı Kararında; “
Türkiye için lâiklik anlayışı, tarihsel gelişimi nedeniyle özellik taşımakta, Anayasa ile benimsenen
yapısıyla, batıdan ayrı biçimde ele alınsa da, özenle korunması zorunlu bir ilke olarak
yaşatılmaktadır...1961 Anayasası'nın 153. maddesi, 1982 Anayasası'na 174. madde olarak, olduğu gibi
alınmış, ayrıca 1982 Anayasası'nın Başlangıcıyla kimi maddelerinde gereklerine açıkça yer verilerek
lâiklik anlayışı benimsenmiştir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi'nin lâiklik konusunda 1961
Anayasası dönemindeki tüm yargıları günümüzde de geçerlidir. Bu kararlara göre:
a) Dinin devlet işlerinde etkili ve egemen olmaması,
b)Dinin, bireyin manevî yaşamına ilişkin olan dini inanç bölümünde, aralarında ayrım gözetilmeksizin,
sınırsız bir özgürlük tanınarak dinlerin anayasal güvence altına alınması,
c) Dinin, bireyin manevî yaşamını aşarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara ilişkin
bölümlerinde, kamu düzenini, güvenliğini ve yararını korumak amacıyla sınırlamalar yapılması ve
dinin kötüye kullanılmasının ve sömürülmesinin yasaklanması,
ç) Kamu düzeninin ve haklarının koruyucusu sıfatıyla, dinsel hak ve özgürlükler konusunda devlete
denetim, yetkisi tanınması, lâiklik ilkesinin gereği olarak anlaşılmaktadır.
Modern devlet, değişik din ve mezheplere inananlara, bunlara ilişkin kuruluşlara yapısı içinde
yer vermekte, bireyler arasında inançlarına göre ayrım gözetmemektedir. Herkes dinini seçmekte,
inançlarını açıklamakta, tanınmış olan din ve vicdan özgürlüğü sınırları içerisinde serbesttir. Lâik bir
toplumda bireyin istediği dine ve inanca sahip olması, yasa koyucunun her türlü etki ve el
atmasının dışındadır. Devletin dinlerden birini tercih fikri, ayrı dinlere bağlı yurttaşların yasa
önünde eşitliğine de aykırı düşer.” açıklamalarına yer verilmiştir.
12.6) 657 sayılı Kanun’da din hizmetleri sınıfının yer almasının Anayasaya aykırı olduğu öne
sürülerek 1327 sayılı Kanun’un din hizmetleri ile ilgili kısmın iptali istemi ile açılan davaya ilişkin
Anayasa Mahkemesi’nin, 21.10.1971 tarihli E.1970/53, K.1971/76, sayılı Kararında;
8 / 19
340
YILLIK RAPOR 2015