Page 78 - 6. yılında ombudsmanlık web
P. 78

felsefe, kültür ve zihniyet vardır. Dolayısıyla bu kültür ve zihniyeti buraya taşıma imkâ-
            nımız yoktu, taşıyamazdık çünkü taşırsak zaten kendi inanç, kültür ve medeniyetimizi
            inkâr etmiş olurduk, ama bu kurumları alırken içerisine kendimize has bir zihniyet, bir
            kültür, bir medeniyet felsefesi de koyamadık. O açıdan ben sadece isme bağlı kalmadan
            bu kurumların medeniyetimizdeki köklerinin araştırılmasının önemli olduğunu düşünü-
            yorum.  Burada Kamu Denetçiliği Kurumunu konuşuyoruz, bizim medeniyetimizde Kamu
            Denetçiliğinin işlevi nasıl, ne şekillerde yerine getirildi? Bunun ortaya çıkarılmasının,
            çeşitli yönleriyle aydınlatılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü vatandaşları-
            mızın bu kurumu yabancı bir kurum olarak değil de, İsveç’ten alınmış, Batı’da gelişmiş,
            ardından Türkiye’ye alınmış bir kurum olarak değil de, bizim medeniyetimizde geliş-
            tirilmiş bir kurumun modern bir versiyonu gibi görmesinin bu kurumu benimsemesi
            anlamında çok önemli bir faktör olacağını düşünüyorum. Bu açıdan ben konuşmamda
            medeniyetimiz perspektifinden Kamu Denetçiliğini ele almak istiyorum.

               Tarihi süreçte, kamu denetçiliği kurumunun nüvesi sayılabilecek uygulamalara
            bütün medeniyetlerde rastlanır.  Ancak, geçmişte bu konuda en önemli düşünce, uy-
            gulama ve kurumlar medeniyetimiz çerçevesinde geliştirilmiştir. Devlet yöneticilerine
            yönelik tavsiye kitaplarında ve siyasetname eserlerinde buna dair çok sayıda örnek
            bulunabilir. Osmanlı’dan çok daha öncesine gidersek, 776-822 yılları arasında yaşamış
            bilge bir devlet adamı ve komutan var: Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde  Ta-
            hiriler Devleti’nin kurucusu Tahir bin Hüseyin. Bunun oğlu Abdullah Abbasi Halifesi
            Memûn tarafından Suriye ve Mısır’a olağanüstü vali olarak atanıyor ve o da oğlunun
            istifade etmesi için kendisine siyasi  bir risale yazıyor. Daha sonra bu risale o kadar
            meşhur oluyor ki Memûn bunu bütün valilerine uygulanması amacıyla talimat olarak
            gönderiyor. Buradaki tavsiyelerden birisi oğlu Abdullah’ın  hâkim olduğu bölgelerde
            bir kamu denetçiliği makamı oluşturması âdeta. Şöyle diyor: “Kendini, uğradıkları
            kötü muameleyi sana bizzat şikâyet etme imkânı olmayan yoksul ve düşkünlerin ve
            hak arama yollarını bilmeyenlerin durumlarını araştırmaya ada. Bu durumda olanların
            şikâyetlerine bakmak ve ihtiyaçlarını gidermek üzere güvenilir bir görevli ata.” Şimdi,
            önceki konuşmacılar tarafından Divan-ı Mezalim’den çok bahsedildi. Bu önemli kurum
            ilk olarak Abbasiler döneminde kuruluyor, halife buna başkanlık yapıyor, daha sonra
            tüm Müslüman devletlere intikal eden bu görev için özellikle tanınmış hukukçular
            arasından başka birileri de görevlendirilebiliyor. Meşhur hukukçu, sosyolog ve bizim
            en büyük devlet düşünürlerimizden İbni Haldun 1361-1363 yılları arasında Fas’ta bu
            mahkemenin başkanlığını yapıyor. Otobiyografisinde bu hususu şöyle anlatıyor: “Daha
            sonra Ebu Salim iktidarının son deminde beni haksızlıklar divanı başkanlığı görevine
            atadı, bunu layıkıyla yerine getirdim, pek çok olumsuz şeyi ortadan kaldırdım, bütün
            bunlardan dolayı sevap göreceğimi umuyorum.” Bu da gösteriyor ki, İbn Haldun’un
            yaptığı görev, bugünkü modern anlamda kamu denetçiliğinin yaptığı misyona denk




         76   14 ŞUB A T 2019
   73   74   75   76   77   78   79   80   81   82   83