Page 47 - ilitam-dergisi
P. 47
İLİTAM DIN EĞITIMI VE ILAHIYAT LISANS TAMAMLAMA PROGRAMI
caksınız.” “Bulacaksınız.” derken, bizim oradaki fonksiyonumuz neydi? Onun aka-
demik bir çevreden gelmesi gerekiyordu. Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesine
farklı çevrelerden üye geliyor. O da üniversitelerden, ilgili alandan biri olacaktı.
Rahmetli Süleyman Aslan hukukçuydu. O seçilmişti ama işte olmayınca gene o
alandan biri aranıyordu. Dolayısıyla, YÖK’ten geçecekti. Yani, YÖK müracaatçılar
içinden 3’ünü belirleyip Cumhurbaşkanına arz edecekti. O da birini seçecekti.
Telefonda ilk böyle bir de görev verince, işte, o yana, bu yana gittik, uğraştık
ettik falan. Şimdi, ismini söylemekte sakınca var mı? Başkanım, o kadar sağa
sola vurduk ki telefon ediyoruz bir yerlere; bize maaşını soruyor, arabasını soru-
yor, Allah Allah! O zaman Anayasa Mahkemesi üyeliği belki bu kadar da cazip
miydi, neydi, bilmiyorum. Hiç unutmam, bir rektör arkadaşımıza arabasını sor-
du. Ya, kardeşim, bir araba verirler sana ya nihayet veriliyorsa. Yani, bu farklı bir
görev. İşte, öyleydi böyleydi, sonunda bir arkadaşımızda mutabık kılındı; onu
da YÖK’ten geçirmek o kadar zor oldu ki. Biz o zaman YÖK’te şöyle 5-6 kişi bir
araya gelebiliyorduk ama 24 kişilik bir kurul. Başkanımız da o zaman Mehmet
Sağlam’dı, onunla da görüştük; o da konudan bilgiliydi zaten. Gürültülü bir şe-
kilde, ani bir şekilde oradan geçirdik. İşte, “Yok, bakalım edelim.” falan dedi, “Vakit
yok makit yok.” diye öyle geçti, gitti, sonunda o da çıktı.
Şimdi, bu bir anekdot. Mesele bizim yarım yamalak başlattığımız bu eğitimi
daha olması gereken hâle nasıl getirebiliriz? Diyanet İşlerine dönüyoruz, diyo-
ruz ki: “Ya, böyle bir şey vardı. Şimdi, bak, ben oradayım. Nedir? Siz hazırlayın,
getirin, götürün.” Yok, tık yok. Yani, ben eleştirmesini pek sevmem. Her dönemin
kendine göre zorlukları vardır, her yöneticinin kendine göre bir yönetim üslubu
vardır, ona hiçbir şey demem ama bu konu hayati bir konu olduğu için, ben de
çok emek verdiğim için -burada o ifadeyle, o üslupla söylüyorum- yani ilgilenil-
medi, bakılmadı. Yani böyle bir şey yok sayıldı âdeta, şahitleri de vardır içimizde.
Dışarıdan uğraşmakla da olmuyor. Sonuçta, 1997’li yıllara gelindiğinde tekrar
dendi ki: “Ya, böyle bir şey vardı. Bu nasıl bir şeydi?” Benim bilgime başvurdular.
Biz anlattık. “E, sonunda ne oldu?” “İşte, öyle oldu.” Niye bu o zaman ortaya çıktı?
Sanıyorum, bu Doğu ve Güneydoğu’daki bölücü unsurların faaliyetleri kontrol
edilemez noktalara gelince birçok tedbir düşünülüyor; bu tedbirler arasında
din çok önemli, manevi bir bağ. Doğu, Güneydoğu insanı için de çok önemlidir
din, yani Doğu ve Güneydoğu insanı aslında otoriteye bağlı insanlardır, ma-
OCAK 2020 47