Page 48 - ilitam-dergisi
P. 48
İLİTAM DIN EĞITIMI VE ILAHIYAT LISANS TAMAMLAMA PROGRAMI
nevi açıdan güçlü insanlardır. Şimdi de öyledir ama farklı bir kısım güçlükleri,
hep bildiğiniz güçlükleri de yaşıyoruz maalesef. Dolayısıyla, bu din görevlile-
ri orada olsun, başka yerde olsun, önemli görevler üstlensinler. Ha, günaydın!
Önemli görevler düşüyor, onu biz yıllardır söylüyoruz ama hay huy içinde bir
tarafta kaldı. Şimdi, tekrar gündeme geldi. Eyvallah, tamam, o zaman biz gene
üstlendik. Dediler ki: “Siz buyurun, alın, ekibinizi toplayın, oturun.” Bu sefer biz
aldık; arkadaşlarla, İlahiyat Fakültesinden diğer arkadaşlarla oturduk, toplan-
dık. “İlahiyat ön lisans programı” adı altında bir uygulama başlattık. Açık öğre-
time bunu kabullendirmek çok zordu. Bir gün YÖK’te bir toplantıda Eskişehir
Anadolu Üniversitesi Rektörü de orada. Rektör şimdiki Belediye Başkanı olabilir,
bilemiyorum tam. YÖK’te dendi ki: “İşte, böyle bir program, vesaire falan.” İşte,
onlar dedi ki: “Aman bizi şey yapmayın, bizim bu işlerle çok fazla alakamız yok,
birimimiz yok, altyapımız yok.” O zaman ben o kadar kızmışım parlamışım ki,
yani aynı şeyi söyledim rahmetli Doğramacı’ya söylediğim gibi: “Yahu, hem
bunlardan şikâyetçi olursunuz, ‘Bu din görevlileri cahil, bizi camiden kovuyorlar,
cazibeleri yok, işte şöyle oluyor böyle oluyor.’ dersiniz; buna bir formül, bir şey
getiriyoruz ortaya, ona da karşı çıkıyorsunuz. Nedir bu?” dedim. O zaman dendi
ki: “Tamam, artık bunun tartışılacak bir tarafı yok.” Rektöre dendi ki: “Siz gidin, bu-
nun altyapısını hazırlamaya koyulun, vesaire.” Ondan sonra oturdu, açık öğretim
dekanı vardı o zaman, şimdi hâlâ daha görevli bir arkadaşımızdır. Daha sonra
YÖK üyeliği de yapmıştır. Onlarla oturduk: “O programı nasıl uygulayacağız, ne-
reden başlayacağız…” Önce dört üniversiteden çok güzel notlar hazırlandı, ders
notları hazırlandı. O kadar zorlukla hazırlandı ki onlar. Önce hocalarımıza rica
ettik, pek çoğu işte çekindi, “İşim vardı, şu vardı, bu vardı.” vesaire, falan, işte zar
zor yazdırdık. Ondan sonra onlar… Çünkü çok yoğun bir şey. 100 binler basın-
ca, önemli miktarda telif şeyleri dönünce herkes bu sefer: “Vay, biz de yazsak, biz
de etsek.” noktasına geldi. Yani, bunlar da yaklaşım şeklini ortaya koyan bir kısım
üzücü anekdotlar. Çok güzel kitaplar yani bizim örgün eğitimde veremediğimiz
kitaplar hazırlandı, çok güzel baskılar.
Eğitim başladı, televizyon kısmı da vardı, haftanın belli saatlerinde televiz-
yondan hocalarımız gidip anlatıyorlar, bütün kitle de yararlanabiliyordu. Buraya
öğrenci alımı birinci basamakta -o zaman iki basamaklı bir sistem vardı- 105 ve
üzeri puan alanlar gelebiliyordu. Birkaç senelik uygulamada görüldü ki burada
48 OCAK 2020