Page 231 - kdk_yillik_rapor2018
P. 231
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara
bağlayabilir.” Nafakanın ödenmemesinin yaptırımı ise İcra İflas Kanunu uyarınca
“tazyik hapsi” ile özgürlüğün kısıtlanmasıdır.
1988 yılında Kanuna “süresiz olarak” ibaresinin eklenmesinden bu yana yoksulluk
nafakasının “süresiz” olarak talep edildiği anlaşılmaktadır. Uygulamanın anlaşılması
amacıyla Yargıtay içtihatları incelendiğinde, Kanunun 176 ncı maddesinin
yoksulluk nafakasının kendiliğinden ya da mahkeme kararıyla sona ereceği hallerini
düzenlediği, bu hususlar dışında maddelerin süreli nafakaya hükmetmeye imkân
tanımadığı yorumundan hareket edildiği ve yerleşik içtihadın bu yönde geliştiği
anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi 2012 yılında verdiği 17/05/2012 tarihli kararında
175 inci maddede geçen “süresiz” ifadesini 176 ncı madde ile birlikte değerlendirdiğinde
sınırsız bir nafaka yorumu yapılamayacağına hükmetmiştir. Kanundaki “süresiz
olarak” ibaresinin Anayasaya aykırılığı öne sürülerek iptali istemiyle açılan dava
sonucunda verilen kararda “Kanundaki ibarenin nafaka alacaklısının her zaman ölünceye
kadar yoksulluk nafakası alacağı anlamına gelmediği, bu ibareye yer verilmesinin amacının
boşanmadan dolayı yoksulluğa düşecek olan eşin diğer eş tarafından, şartları bulunduğu
sürece ekonomik yönden desteklenmesi ve asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması
olduğu” ifade edilmiş, kuralın Anayasaya aykırı olmadığına hükmedilmiştir.
Kurumumuzca anılan Kanun maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, 176 ncı maddenin
nafakanın takdirinde hâkime geniş yetki tanıdığı, Anayasa Mahkemesinin kararında
belirtildiği üzere süresiz bir uygulamanın mecburi olmadığı; Kanunun amacının
“boşanma sebebiyle” yoksulluğa düşecek tarafa, asgari yaşam şartlarını koruması
amacıyla, nafaka yükümlüsünün mali gücü oranında destek vermesi olduğu, bunun kişi
ile toplum yararı arasında denge kurmakla yükümlü sosyal hukuk devleti ilkesi gereği
olduğu değerlendirilmektedir. Nafakanın mahkemelerce tarafların değişen şartlarına
uygun olarak ayarlanabileceği ancak uygulamanın bu yönde gelişmediği anlaşılmaktadır.
Nitekim yapılan inceleme ve araştırmalar gerek nafaka alacaklılarının gerekse nafaka
yükümlülerinin yargılama sürecinden ya da uygulamadan kaynaklı fiilen sorunlar
yaşadığını göstermektedir. Bu sorunlar, bölgeden bölgeye, kırdan kente büyük
farklar gösteren sosyo-ekonomik yapı ve kişilerin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde
değerlendirilmeli ve buna uygun öneriler getirilmelidir. Nafakanın tespit ve takdiri alanı
yeniden düzenlenirken, “tahsilatında” yaşanan sorunları da dikkate alarak “sosyal devlet
ilkesi” gereği mağduriyetleri önleyecek sistematik çözümler üretilmelidir.
Bu kapsamda, her bir vakanın kendine has özellik arz ettiği aile hukukuna ilişkin
konularda hâkime geniş takdir yetkisi bırakan Kanuni düzenlemelerin somut
dosya adaletinin tesisi için gerekli olduğu düşünülmektedir. Kanunda yapılacak
kazuistik (evlilik süresi, şekil şartları, çocuk sayısı gibi) düzenlemelerin hâkimin takdir
yetkisini daraltacağı, kişilerin durumuna uygun karar verilirken sınırlayıcı olabileceği ve
adil olmayan sonuçlara yol açabileceği değerlendirilmektedir.
230 2018 YILLIK RAPOR