Page 160 - sosyal-haklar-ve-alanlar
P. 160
denetlenmesi görevi, daha katı ölçütlere bağlanmalıdır. Hemen belirtelim
ki, haber verme hakkının sınırlarının belirlenmesinde en önemli unsurlar-
dan biri olan “gerçeklik”, somut gerçeklik olmayıp, yayının yapıldığı andaki
olayın beliriş biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Çünkü, basına so-
mut gerçeği araştırma görevi yüklenmemiştir.
Bazı durumlarda haber gerçeği yansıtsa bile, kullanılacak dil ve ifade-
nin, yapılacak niteleme ve vurgunun da haberin gerektirdiği biçim ve ölçü
çerçevesinde kalması gerekir. Diğer bir anlatımla, yasal fonksiyonun yö-
nelik bulunduğu “amaç”a ulaşabilmek için en uygun ve en elverişli “araç
“kullanılmalı, “uygun amaç “için “uygun araç “seçilmelidir. Şayet haberin
verilişinde ve yapılan yorumda, gereği ve ilgisi bulunduğu saptana-
mayan niteleme, değerlendirme ve bağlantı duygusu uyandıracak
göndermelere gidilerek, haberin bir bölümüyle uygun düşmeyen,
küçültücü, toplumun bir kesiminde ve özellikle yalın okuyucu kit-
lesinde kuşku ve itham doğuracak ifade ve nitelemeler kullanıla-
cak olursa artık kişilik hakları ile çatışan basın özgürlüğüne üs-
tünlük tanımak olanaksız hale gelir...”
24) Anayasa Mahkemesi 11.02.1987 tarih 1986/12E. 1987/4 K.
sayılı kararında ise; Türk Ceza Kanunu’nda yapılan “muzır “yayınlara
ilişkin değişikliklerin basın özgürlüğüne aykırılığı gerekçesiyle önüne
gelen bir davada, basın özgürlüğünün korunması gereği karşısında,
küçüklerin muzır yayınlardan korumanın da Anayasa buyruğuyla bir
devlet ödevi olduğunu vurgulayarak, basın özgürlüğüne bu nedenle
getirilecek bir sınırlamanın Anayasaya aykırı olmadığına karar ver-
miştir. Bahsi geçen kararda Mahkeme; “Bu durumda, bir yandan hukuk
devleti ilkesine sadık kalarak demokratik hak ve özgürlükler içinde önemli
bir yer işgal eden basın özgürlüğünü zedelemek, öte yandan da sağlıklı bir
toplumda insan ögesinin başlıca kaynağı olan çocukların ve gençlerin be-
densel, ruhsal ve ahlaki gelişmelerine zarar verecek ya da onları suça itecek
yayınlardan korumak zorunluğu, tüm uygar ülkelerde olduğu gibi ülkemiz-
de de çağdaş bir kaygıya dönüşmüştür. “demek suretiyle, çocukların ve
gençlerin ahlaki gelişmelerinin sağlanması ve korunması için ahlaka
aykırı, zarar verici ve müstehcen yayınların sınırlandırılması amacıyla
yapılan yasal düzenlemelerin basın özgürlüğünün haklı bir sınırı oldu-
ğunu kabul etmiştir.
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU 159